Şahane bir yolculuk
GÜZEL BİR ETKİNLİK OLDU
"45 yıllık dostlukla başlayan hikâyenin başlangıç noktası Karabük ili, Eflani İlçesi-Şükürşük köyüyken, dostluğun zirve noktası ise Ilgarini Mağarası oldu. İki günlük, Kastamonu-Pınarbaşı ilçesi-Valla, Horma, Çatak kanyonları ile Ilgarini mağara faaliyetimizin ev sahipliğini Bolu Erkek Öğretmen Lisesinden arkadaşım kadim dostum Numan Köse yaptı. İki günlük faaliyetimiz Cuma akşamı saat 20.30 da Kırıkkale’den hareketimizle başladı. Cuma gecesi Şükürşük köyünde dinlenip, köyde enfes bir kahvaltı sonrasında, Profesyonel rehberimiz İlker Pınar ile Pınarbaşı ilçesinde buluştuk. Yarı güneşli, yarı yağmurlu bir havada Küre dağlarının kart postalları andıran görüntüler eşliğinde, keskin dönemeçleri geçerek 522 m. rakımlı kendini ismini kanyona veren Valla köyüne alıştık. Valla kanyonu 1.100 metreyi aşan derinliği Türkiye’nin 1.dünyanında 2.büyük kanyonu özelliğini taşımaktadır. Sadece özel ekipmanla girilebilen Valla kanyonuna bizler ise tahta teras bölümünden yukarıdan temaşa ettik. O güzellikler anlatılmaz ancak, yaşanır, terasın olduğu bölüm iki derenin birleştiği yer olup, üç tarafı da derin vadilerle donamış, yeşil her tonu mevcut olup, sanki başka bir dünya gibiydi. Valla kanyonu sonrası yine yüzlerce ağacı barındıran kıvrımlı yolları geçerek, bazen de kuşburnu, yabani elma, kadıntuzluğu gibi meyvelerinden takviye alarak Ilıca köyü sınırları içindeki, masalları andıran güzellikteki Ilıca şelalesine ulaştık. Ilıca şelalesine muhteşem manzaralar eşliğinde Ilıca köyünden geçerek Ilıca deresinin sol yamacındaki patika yoldan gidiliyor. Şelalede fotoğraf çekimleri yapıldıktan sonra bu defa derenin sağ yamacındaki ahşaptan yapılmış ağaç yoldan aynı noktaya gelerek parkuru tamamladık. Ilıca şelale gezi sonrasında Azdavay ilçe sınırları içindeki Çatak kanyonuna hakim Çatak cam terasta soluğu aldık. Cam teras da doyasıya görsel şölen yapıldıktan sonra Azdavay İlçesinde Aşıklar köprüsü ile kısa bir şehir gezintisi yapıp, kamp yerimiz olan Eflani İlçesi-Şükürşük köyüne ulaştık. Numan ve Hüseyin arkadaşımızın hazırladığı enfes akşam yemeği sonrasında sıcak odun sobası eşliğinde çaylar içilip sohbetler yapıldı.
KORKUNÇ VE ETKİLEYİCİ BİR MAĞARAYDI
Pazar sabahı sıkı bir kahvaltı sonrasında saat 08.30 sularında rehberimiz İlker beyi aldıktan sonra Ilgarini mağara yolculuğuna başlamış olduk. Mağara Sümenler köyünün henüz ismini öğrenemediğimiz tepede kurulmuş bir mahallesinden sonra başlayan orman yolundan başlıyor. 1.5 km. kadar süren orman yolundan sonra belli, belirsiz bir küçük tabela sonrasında sola aşağıya orman denizine doğru rehberimiz eşliğinde bilinmeyen bir yöne doğru dalış yaptık. Az bir iniş sonrasında hemen tırmanışa geçtik. Tırmanışa geçtikten 500 metre ilerleyip Mağara rotasının ender açık alanında ekip halinde fotoğraflar çekildikten sonra tırmanışa devam ettik. Rota, rehberimizin bir gün önceden belirttiği üzere oldukça zordu. Bir yandan geçit vermeyen sık ağaçlar, ani çıkan çeşitli ebatlardaki dik kaygan kayalıklar ve bu kayalıkların arasındaki ucu-bucağı gözükmeyen derin küçük yarıklar heyecanımızı en yüksek çıkarmağa yetiyordu. Rota aynı zorlukta devam ediyor, ekipte aynı hırs ve güçle yolculuğa devam ediyor, yılmıyordu. Arada küçük düşmeler olsa da ekip halinde bir an önce gizemli mağaraya ulaşmak istiyorduk. Bir saatlik bir tırmanış sonrasında rehber ana patikadan saparak bizleri EJDER Mağarasına götürdü. Ejder Mağarası devasa bir ağzı olan hemen sonrasında 148 metreye ulaşan derin bir çukur ile 40 metre yukarısında yer alan bir hava deliğinden oluşmaktaydı. Kısacası çok korkunç ve etkileyici bir mağaraydı. Ejder Mağara sonrasında tekrar tırmanışa devam ettik. Tırmanış bittikten sonra ani bir sağa dönüşle birlikte dik ve tehlikeli iniş sonrasında tam bir ağaç denizini içine düştük. 300 metrelik düz yürüyüş sonrasında hedefimize ulaştık. Saatlerimiz 12.10 sularında Türkiye’de çok az bilinen ILGARİNİ mağarasının önündeydik. Çok terleyen vücudumuzun terini kuruttuktan sonra tünele benzeyen girişten ilerleyip mağaranın derinliklerine doğru rehber ve telefon lambaları eşliğinde gidebildik. Çünkü Mağara soğuk ve karanlıktı.
MANTAR MAĞARASI DEMİŞLER
Mağaraya yıllar önce kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen zikzaklı yollardan geçtikten sonra ulaşabildik. Mağaranın don derinliğinde Hıristiyanlara ait bir şapel( Küçük kilise ) ve müştemilatıyla birlikte yağmalanmış insan kemikleri mevcuttu. Karanlık ve soğuk mağaradan ayrıldıktan sonra ilk güneşli noktada yemek molası vermek üzere rehberimizle anlaştıktan sonra hemen sonrasında yürüyüşe geçtik. Rotamızdaki iki güneşli bölgeden biri olan güneşli bölgeye ulaşır ulaşmaz yemek molasını verdik. Yaklaşık yarım saatlik orman içi yürüyüş sonrasında rehberimiz ani bir SAĞA dönüşle başka yöne döndürdü. Peşinden 18 kişilik ekip ( bir kişi evde kaldı ) te aynı hızla devam etti. Biraz yürüyüş sonrasında çürümüş yer yer bazı bölgelerini otlar kaplamış gizemli mi gizemli ağaç yoldan ilerleyerek dar bir çukura indik. Sonrasın da yine bilinmeyen bir mağara. Karanlık mağaradan fenerlerin yardımıyla içeri girdik. İçerde yeni oluşmaya başlamış sarkıtlar ve dikitler ekibimizi karşıladı. Bazı oluşumların mantar şeklinde oluşması nedeniyle mağaraya MANTAR Mağarası demişler.
KÖYE ULAŞMA ÇABASI
Mantar mağarasında fotoğraflar çekildikten sonra oradan ayrıldık. Ne olur olmaz dedik. Burası Kastamonu bölgesi “Ayıda çıkabülür, taş da düşebülür” dedik ve tedbiri elden bırakmayarak hızla bu güzel ve şirin mağaradan ayrıldık. Mantar mağarasından sonra orman içi muhteşem yolculuğumuz devam etti. Sümenler köyünün adını bilemediğimiz mahallesine vardığımızda saatlerimiz 15.30 sularını gösteriyordu. Hemen minibüse doluşup hareket eden taşıtımızı rehberimiz Sümenler köyü merkezinde geniş bir köy evi bahçesine götürdü. Bahçede köy sakinlerinden birisiyle karşılaştık. Bu şahıs çok evliliği yanı sıra, kanlı çaydan temin ettiği güzellik kilini Türkiye’ye tanıtan ve Valla kanyonu ile Üç Mağaranın tanıtımında büyük katkısı olan buranın tabi rehberi yani namı diğer Kör Ali’ydi. Kör Ali 80 yaşına varmış olmasına rağmen bir delikanlı edasıyla ekibimizin karşısında dimdik duruyordu. Hareketleri çok seri, gözleri hala çok keskindi. Bizimle beraber Kanlı çaya inip güzellik kilini ( çamuru) tanıttıktan sonra o köyüne giderken bizde Şükürşük köyüne ulaşmak üzere oradan ayrıldık.”